Bu yazı söz gümüş ise sukut altındır deyişinin pabucunu dama atma çabasıdır!
17 yaşında ve kitaplara meraklı idi. Bir eski kitapçıda solda Almanca sağda İngilizce bir kitapçık buldu. O zaman daha DMark zamanı idi. 1 DMark. Kızarmış patetes elli Pfennig, sosisli küçük ekmek 1Mark 20. Kitap sanki onun için yazılmıştı. Bir solukta okudu ve o kitap farkında olmadan lisedeki derslerin üstüne felsefeye merakının temeli oldu. Oradan oraya giderken yük olmasın diye bir çok kitabı, satar, sonra hediye eder oldu- bu kitap hariç.
Sonra emekli olunca bir üniversiteye hibe ettiği kitaplığı alınırken bu kitap da gitti. Emekli olduğu Ege kasabasında bu kitabı sadece bir okşamak için aradığında bulamadı. Ama kitabın sonunda kızdığını net hatırlıyordu. Sonuç ile hemfikir değildi. Kitabın sonunda yazar konuşulmayacak şeyler hakkında susulmalı diyordu! Batı felsefesinin çok satan kitaplarından biriydi o kitap : Tractatus logico philosophicus.
Delikanlı zihninde isyan etti. Bilakis konuşulamayan şeyler hakkında konuşulmalı ve konuşarak bir çatlak bir delik bulunmalı ve oradan konuşulmayan yerinden oynatılmalı diye düşündü. Hatta oturdu yazdı bunu on yıllar sonra Ahmet İnam çevirip şöyle söyledi: Etkin Huzur; Elbette huzurlu olunacak hedef o! Ama sevinçli olsun bu huzur! Etkin huzur olsun!
Sonra bir gün bir konu hakkında yahu bu konuyu yazmalı mı yazmamalı mı diye düşünüp Oğuz Dicle ile chatleşirken Dicle net bir cümle yazdı.
En kötü hal dışta sukut, içte kıyamet. Konuşmak en iyisi!
Az konuşan esasen hep mesafeli bir insan. Arada bir cümle insan abvovv diyor takılıp kalıyor. Dicle çok meraklı bir Karikatürist, hekim, akademik rütbeler almış bir insan ayni zamanda felsefe okumuş. Eşi ise şarkı söyleyen, seramik yapan bir patolog sonra arkeoloji okumuş ve de üstünüze afiyet yoga hocası ‘Xanthippe’ Nilgün hanım.
Dicle bir başka gün Adem ile Havva tasviri cinsellik içeriyor gibilerinden bir sohbette gülümseyip
Cinselliğin hiç aklımızdan çıkmaması için ‘aklın dinamosu’ deyivermişti.
Sakin huzur içinde böyle laflar bazen oğlumda var. Durup durup bir şeyler yumurtlar. Bugün de bana ¨Garfield gibi bir karaktersin¨ dedi. Kimmiş bu Garfield bakmak zorunda kaldım.
Genelde nadir olan bu insan tipi, sanki haddimi aşıp bir potaya koymaya çalışacak olursam huzurlu, kibirden uzak, kendi başına olunca üretken ve için için gülümseyen bir insan tipi. Çok iyi hatip de olmayabilirler, laf aramızda. Muzip suskunlar.
Bir böyle insan da Nur Esin 17-30 Ekimde İstanbul Mimarlar odasında sergisi var: Işık düştü dünyaya. Umarım Urlalı sanat yuvaları Nur hocayı burada da misafir ederler!
Susanların bazıları dinlemez, bazıları merak ile dinlerken bazı dinleyenlerin içinde bir agresyon, bir patlamaya hazır bomba veya zihinlerinde çekilmiş bir bıçak, en azından bir küçük sustalı vardır. Kendilerine gülemezler. İç dünyalarındaki huzursuzluğun dışavurumudur. Burada da epey isim verebilirim de vermesem daha iyi. Susmanın gerektiği yerler elbet var.
Söz gümüş ise sukut altındır sözü yani özet olarak doğru değil! Arada tercihan laf ishali haline dönüşmeden ve çevreyi baymadan moderncesi proaktif bir şekilde olumlu gülümseyen huzurlu birkaç kelime çok ama çok önemli.
Yukardaki bana bu yazıyı yazdıran laflar : kart postalların üstüne yazılmalı, yazılara başlık olmalı;
En kötü hal dışta sukut, içte kıyamet. Konuşmak en iyisi!
Cinsellik, aklın dinamosu.